DOLAR

41,7093$% 0,28

EURO

48,9042% 0,49

STERLİN

56,0532£% 0,31

GRAM ALTIN

5.208,91%0,00

ONS

3.886,28%0,01

BİST100

10.858,52%-2,02

Sabah Vakti a 02:00
Aydın AÇIK 20°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Gazeteci siyasetçiye “Sayın” demez!

Gazeteci siyasetçiye “Sayın” demez!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Gazeteci siyasetçiye “Sayın” diye hitap etmez.

Çünkü gazeteci siyasetçiye “Sayın” derse, siyasetçi de gazeteciye “Alt kadememden bir çalışan” gözüyle bakar.

Basın mensubu değil, sekreter muamelesi görürsünüz.

İSTANBUL’DAN AYDIN’A GELDİĞİMDE

İstanbul’dan Aydın’a geldiğimde bunu çok iyi gördüm.

Siyasetçilere hep “Ahmet Bey”, “Mehmet Bey” diye hitap ederdim.

Hatta bazen “Ahmet”, “Mehmet” diye doğrudan ismiyle seslenirdim.

Ama bir baktım ki, yerel gazetecilikte işler öyle yürümüyor.

Burada siyasetçiye seslenirken ağdalı bir dil zorunluymuş gibi.

Sadece “Sayın” değil…

Üzerine “çok değerli”, “haşmetli”, “kudretli” gibi unvanları da boca ederseniz, işte o zaman kapılar ardına kadar açılıyormuş.

Bir nevi şifre bu: Yalakalık şifresi.

GAZETECİ NEDİR, NE İÇİNDİR?

Gazeteci siyasetçinin dostu değildir.

Gazeteci siyasetçiyi, belediye başkanını, bürokratı vs. denetlemekle yükümlüdür.

Yanlışını, hatasını yazmak zorundadır.

Kamu yararına kalem oynatır.

İşte bunun için basın, “dördüncü güç”tür.

Yasama, yürütme, yargı… ve basın.

Hatta doğru düzgün işlese, basın hepsinin de üstünde olur.

Çünkü hepsini denetler.

Ama gel gör ki…

YERELDE DURUM BAMBAŞKA

Yerel gazetecilikte bu kurallar pek geçerli değil.

Burada siyasetçiye “Ahmet Bey” derseniz, garipsenir.

“Sayın Başkanım” demezseniz, surat asılır.

Hatta en güzeli, “Çok muhterem, kudretli ve eşsiz Belediye Başkanım” derseniz, işte o zaman gününüz kurtulur.

Yerel gazeteci, kalemini bir eleştiri aracı olarak değil, sanki bir teşekkür kartı gibi kullanır.

Yalakalık adeta mesleğin sigortasıdır.

Yoksa basın ilan kurumu ilanları gelmez, reklam kapıları kapanır.

BENİM ‘SAYIN’LA İMTİHANIM

“Sayın” ifadesine alışmam uzun zaman aldı.

Önceleri çok yadırgadılar.

“Nasıl yani, başkana direkt adıyla mı hitap edeceksin?” dediler.

Ben de “Evet, neden olmasın? O da bu memleketin vatandaşı değil mi?” dedim.

Ama bana öyle baktılar ki, sanki Cumhuriyet’i yıkmaya teşebbüs ediyorum.

İşte bu kadar garip bir düzen.

İRONİNİN DİBİ

Gazeteci siyasetçiye “Sayın” dediğinde kendini küçültür.

Çünkü o an kalemin ucu törpülenmiştir.

“Sayın” dediğin kişiyi nasıl denetleyeceksin?

Nasıl eleştireceksin?

Hadi et de görelim, bakalım “Sayın” diye seslendiğin başkan sana telefon açıp “Çok güzel yazı olmuş” diyecek mi?

Yoksa reklamını kesip seni cezalandıracak mı?

Cevabı hepimiz biliyoruz.

KİME ‘SAYIN’ DENİR?

Bakın, Cumhurbaşkanı olur, Bakan olur, devletin en üst kademesi olur…

Yerine göre “Sayın” denebilir.

Ama yerelde, belediye başkanına, milletvekiline “Sayın” demek…

İşte o, gazetecinin kalemini zincirlemesi demektir.

Bir belediye başkanına “Sayın” dediğinizde, ertesi gün belediye meclisinde istediğiniz eleştiriyi yazamazsınız.

Çünkü “Sayın” dediğiniz an, ona bağlanmış olursunuz.

SON SÖZ: BİRAZ İRONİ, BİRAZ GERÇEK

O yüzden sevgili okurlar, gazetecilikte “sayın” lafını duyduğunuzda bilin ki orada işin içinde bir terslik vardır.

Basının görevi yalakalık değildir.

Basının görevi kamu adına denetlemektir.

Yerel de olsa, genel de olsa fark etmez.

Gazeteci gazetecidir.

Ve siyasetçiye karşı dimdik durmalıdır.

Çünkü siyasetçinin görevi halka hizmettir, gazetecinin görevi de siyasetçiyi hizaya getirmektir.

Ama işte…

Son söz şu olsun:

“Gazeteci siyasetçinin önünde eğildikçe kalemi kısalır; dimdik durdukça kalemi kılıç olur.”

Devamını Oku

Aydınlı siyasetçiler, siz düzgün insanlarla çalışmayı bilmez misiniz?

Aydınlı siyasetçiler, siz düzgün insanlarla çalışmayı bilmez misiniz?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Aydın siyasetinin kısır döngüsü, ahlaklı ve namuslu insanlarla değil; diplomasını sallayan, cebini dolduran, cebi dolu ve yamuk çizgileriyle bilinenlerle iş birliği yapma alışkanlığına sıkışıp kalmış durumda.

Aydınlı siyasetçilere bakıyorum.

Siz, ahlaklı ve düzgün insanlarla iş yapmayı bilmiyor musunuz?

Evet, ahlaklı.

Evet, düzgün.

Evet, namuslu.

Ve sözünün eri kişilerle.

Bu ben olurum, ya da başkası.

Ama fark etmez.

Çünkü mesele şahıs değil, mesele ilke.

AHLAK VE NAMUSUN İŞE YARAMADIĞI BİR ŞEHİR

Aydın siyasetinde bakıyorum da, ahlaklı olmak bir meziyet değil, adeta bir yük gibi görülüyor.

Dürüstseniz dışlanıyorsunuz.

Namusluysanız önemsenmiyorsunuz.

Sözünüzün eriyseniz, kenara itiliyorsunuz.

Çünkü bu şehirde siyaset, yamuk insanların tiyatrosuna dönüşmüş durumda.

SİVRİLEN GAZETECİLERİN PORTRESİ

Etrafıma bakıyorum.

Sözde “sivrilmiş” gazeteciler var ya, onlar da aynı tablonun bir parçası.

Çoğu yamuk.

Çoğu kendi çıkarını kovalıyor.

Çoğu gerçekleri değil, cebine gireni yazıyor.

Onların tek iyi yanı ne mi?

Diplomaları.

Ve zenginlikleri.

Başka hiçbir şeyleri yok.

Ne vicdan, ne omurga, ne de samimiyet.

DİPLOMA VE ZENGİNLİK YETER Mİ?

Soruyorum size.

Diplomanız var diye mi değerlisiniz?

Zenginsiniz diye mi kıymetlisiniz?

Diplomalar insanı adam yapmaz.

Diploma devri artık kapandı

Zenginlik insanı namuslu kılmaz.

Gerçek değer, ahlaktır.

Gerçek güç, doğruluktur.

Gerçek servet, namusla yürümektir.

Ama siz, bu hakikatleri görmezden geliyorsunuz.

SİYASETİN AYDIN VERSİYONU

Aydın siyasetinde namuslu insanların yeri yok.

Aydın siyasetinde düzgün insanların adı yok.

Aydın siyasetinde ahlaklı insanların sözü yok.

Ama yamuk insanların koltuğu var.

Ama üç kâğıtçıların kürsüsü var.

Ama çıkarcıların çarkı var.

Ve siz buna göz yumuyorsunuz.

BİR ŞEHRİN VİCDANINA SESLENİŞ

Benim sözüm, yalnızca siyasetçilere değil.

Bu şehrin vicdanına.

Bu şehrin insanına.

Çünkü siyaset, toplumun aynasıdır.

Aynaya baktığımızda yamuk suratlar görüyorsak, bunun sebebi aynanın eğriliği değil, karşısındaki çarpıklıktır.

GERÇEKLERİN AĞIR İRONİSİ

Ne acı değil mi?

Ahlaklı olmak ayıp sayılıyor.

Düzgün olmak safdillik gibi görülüyor.

Namuslu olmak küçümseniyor.

Sözünün eri olmak ise, siyasette “iş bilmezlik” olarak damgalanıyor.

Ama yalan söylemek, koltuk kapmak için her şeyi yapmak, yamuk çizgilerde yürümek marifet sayılıyor.

SON SÖZ

Aydınlı siyasetçiler, size soruyorum.

Siz gerçekten ahlaklı insanlarla iş yapmayı bilmiyor musunuz?

Diplomasını sallayan, cebini dolduran, yamuk yürüyenlerle iş tutmak kolay da, sözünün eri insanlarla yol yürümek neden zor geliyor size?

Bu ben olabilirim.

Ya da başkası.

Ama fark etmez.

Çünkü tarih bir gün sizin yamukluklarınızı değil, bizim doğruluğumuzu yazacak.

Devamını Oku

Sn. Ahmet Gözen iki arada bir deredesin!

Sn. Ahmet Gözen iki arada bir deredesin!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bak Sayın Ahmet Gözen, bu mesele basit değil.

Hem çıkıp Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’na “Benim kızkardeşim” diyecek kadar samimiyet gösteriyorsun…

Ama dönüp de kanlı bıçaklı olduğu insanlarla fink atıyorsun!

Biz seninle aynı masada yemek yemedik mi?

Yan yana oturup ekmeğimizi bölüşmedik mi?

Sohbet edip dostça muhabbet etmedik mi?

Peki, senin şimdi kucaklaştığın o insanlar kim?

Benim telefonuma bile çıkmayan…

Gördüğünde selam vermeyen…

Yolda karşılaşsa yüzünü öte yana çeviren kişiler…

Ahmet Gözen, sen neyin peşindesin?

DÜRÜSTLÜK NEREDE GÖZEN?

Dürüstlük dediğin şey biraz dik durmak, biraz da kararlı olmaktır.

İnsan tarafını belli eder, durduğu yeri gösterir.

Arabulucu musun?

Yoksa laf taşıyıcısı mı?

Yoksa sadece rüzgâr nereye eserse oraya mı sürükleniyorsun?

DOSTLUK MU, MENFAAT Mİ?

Yazık sana vallahi, çok yazık!

Bir siyasetçinin, hele ki kendini “samimi dost” diye tanıtan birinin böyle zikzak yapması, iki tarafa da oynar gibi görünmesi sana hiç yakışmıyor.

Dürüstlük bu değildir

Dostlukta sadakat yoksa, kardeşlikte tavır yoksa geriye ne kalır?

Madem diyorsun ki “kızkardeşim”…

O halde kardeşinin düşmanı senin de düşmanın olacak.
Bu işin raconu da, doğrusu da budur.
Ömer Günel’in seninle görüşmesi de aynı şey, hiç farketmiyor!..
Ben olsam Çerçioğlu için “Kızkardeşim” diyen biriyle görüşmem, selam bile vermem

Bunu siyasetin kitabı da, insanlığın kitabı da böyle yazar.

Sen gidip düşmanıyla yan yana geliyorsan, bu işte bir gariplik var demektir.

Sn. Ahmet Gözen…

Tarafını seç, açık ol, mert ol!

Çünkü dostluk lafla değil, tavırla belli olur.

Kardeşlik, tribünlerde alkışla değil, zor günde dimdik durmakla belli olur.

Yoksa senin şu yaptığın, ne siyasetle açıklanır ne de insanlıkla…

Devamını Oku

Kuşadası’nın mafyası biziz (!)

Kuşadası’nın mafyası biziz (!)
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Aydın siyasetinin çalkantılı sularında yeni bir fırtına patladı.

Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu, Sabah yazarı Yavuz Donat’a öyle bir demeç verdi ki, Kuşadası’nın üzerine kara bulutlar çöktü: “Kuşadası’nda imar rantı ve mafia var!”

Tabii işin içinde imar varsa…

Orada Kuşadası Belediye Başkanı Ömer Günel’i ilgilendiren şeyler vardır.

Günel, daha demeç yayınlanır yayınlanmaz, balıklama atladı konuya.

Öyle ki, suya dalan olimpik yüzücüleri kıskandıracak bir hızla “suç duyurusunda bulunacağım” dedi.

Ama tuhaf olan şu…

İmar rantı kısmını üzerine alınması anlaşılır, peki ya “mafia” kelimesine niye bu kadar alındı?

Hani bazen lafın gelişi söylenir ya, sen üstüne alınmazsın.

Ama Günel alınmış.

Hem de öyle bir alınmış ki, Kuşadası’nda kamu düzeninin tehdit altında olduğunu, konunun çok ciddi olduğunu açıklamış.

İşte biz de tam burada devreye giriyoruz…

ÇÜNKÜ KUŞADASI’NIN MAFİASI BİZİZ!

Yanlış anlamayın.

Bizim herhangi bir suçumuz yok.

Henüz kimseye kurşun sıkmadık, kimsenin otoparkına çökmüyoruz, restoranlardan haraç toplamıyoruz.

Zaten ekibi yeni kurduk, daha “açılış törenimizi” bile yapmadık.

İcraat desen, bir tane bile yok.

Yani aslında tam mafya da sayılmayız.

Ama gel gör ki…

Giyimimizle, kuşamımızla, yürüyüşümüzle, bakışımızla mafyavari bir görüntü sergiliyoruz.

Siyah gömlek, altın zincir, hafif göbek üstünde sıkı sıkıya iliklenmiş ceket…

Ve tabii ki Kuşadası sahilinde kumsala kadar inen koyu renk güneş gözlükleri…

İşte bütün mesele bu!

MODA OLARAK MAFİA

Biz aslında suçu değil, mafya modasını seviyoruz.

Evet, evet, yanlış duymadınız.

Nasıl ki gençler “hip-hop kültürü” diye geniş paça giyiyor, biz de “mafya kültürü” diye siyah takım elbiseyle dolaşıyoruz.

Herkesin kafasında beliren o tipik imaj var ya:

Kulağında bluetooth, elinde sigara, arkasında iki iri yarı adam…

İşte biz buyuz.

Ama hukuken tertemiziz!

SUÇSUZ MAFIA OLMAK

Şimdi diyeceksiniz ki: “Mafya suç işler, siz niye suç işlemiyorsunuz. O zaman mafya değilsiniz.”

Hayır efendim, biz yeni nesil mafyayız.

Suçsuz mafya…

Yani “sosyal medya mafyası.”

Instagram’da story atıyoruz, story’nin altına “mafya babası” şarkısı koyuyoruz.

Fotoğrafın üstüne de “bizim için Kuşadası bir yaşam tarzı” yazıyoruz.

Hepsi bu kadar.

Ama gel gör ki, birileri çıkıp “Kuşadası’nda mafia var” deyince, üstüne alınanlar oluyor.

Yahu biz mafyayız diye hava atıyoruz ama aslında ortada işlenmiş bir suç yok.

Kamu düzeni mi tehdit altında?

E, kusura bakmayın ama bizim ekibin en ağır hareketi geçen gün sahilde dondurmayı çift top almak oldu.

SİYASETİN EN BÜYÜK TEHDİDİ: MODA

Asıl mesele şudur sevgili okur:

Siyasetçiler, mafya deyince gerçek mafya arıyorlar.

Oysa yeni nesil mafya modadır.

Bizim takımın en büyük derdi: “Kravat mı takalım, yoksa gömleği iki düğme açalım mı?”

Bütün strateji bu!

Ne bıçak, ne tabanca, ne tehdit…

En fazla WhatsApp grubunda sticker atıyoruz, o kadar.

Kısacası…

Bizim suçumuz yok, ama tarzımız mafya.

Kuşadası’nda suç örgütü arıyorsanız yanlış adrestesiniz.

Ama “mafya modası” diyorsanız, işte oradayız!

Ve unutmayın…

Kuşadası’nın mafyası biziz.
İdolümüz de İtalyan şarkıcı Adriano Celentano

Ama şimdilik sadece şık giyinen, kahvesini sert içen, sigarasını ağır yakan bir mafya…

Asıl tehlike, yeni gömleklerimiz geldiğinde başlayacak!

Devamını Oku

Aman n’olursunuz telefonuma çıkın!..

Aman n’olursunuz telefonuma çıkın!..
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Kendini bir şey sanan marka siyasetçiler için yazıyorum bu satırları.

Çünkü biliyorum, telefon çaldığında kalbiniz bir anlığına hızlanıyor.

Ama sonra o kibirli parmaklarınız telefonu elinize almıyor.

Çünkü her biriniz, kendi kendinize hesap kitap yapıyorsunuz.

“Acaba bana ne faydası olur?” diye içinizden geçiriyorsunuz.

Oysa bilmezsiniz ki, o çalan telefon bazen bir köprü olur.

Bazen bir can simidi olur.

Bazen de sizi tarihe geçirecek tek satırın ilk adımı olur.

TELEFONA ÇIKMAK, MANŞETİN İLK TUĞLASIDIR

Bir telefona çıkıp sadece beş dakika konuşmak…

Sanıyor musunuz ki boşa gider?

Hayır!

O beş dakika, beş ayrı manşet olur.

O beş dakika, halkın gözüne başka bir pencereden bakma fırsatıdır.

Siz “aman bana ne” diye kapıyı kapatırsınız.

Ama biz o beş dakikayı milletin önüne koyarız.

ON DAKİKA DEMEK, SEKİZ KOLON DEMEKTİR

Biraz daha sabredip on dakika konuşsanız, sekiz haber çıkar.

Bir kısmı kulis olur.

Bir kısmı demeç olur.

Bir kısmı analiz olur.

Siz farkında olmazsınız.

Ama biz her cümlenizi iğne oyası işler gibi işleriz…

Satır satır çoğaltırız.

Çünkü şöhretli siyasetçinin ağzından çıkan söz, sıradan kelime değildir.

O kelime, tarihe düşülen nottur.

DEDİKODU, ALTIN KADAR DEĞERLİDİR

Hele bir de dedikodu yaparsanız…

İşte o zaman haberin fabrikası kurulur.

Bir siyasetçinin ağzından çıkan küçücük bir imâ bile yeter.

Bir başkasını hedef gösteren tek kelime, on beş haberlik malzeme demektir.

Manşet olur.

Köşe yazısı olur.

Kulis haberi olur.

Sizin “arkadan hançerleme” dediğiniz şey…

Bizim için haberin can suyudur.

SOHBET, ÖMÜRLÜK HABER YAZDIRIR

Ama işin en güzeli…

Samimi bir sohbet…

İşte o, ömür boyu haber yazar.

Çünkü siyasetçinin insani yanını ortaya çıkarır.

Kahkahasını, kızgınlığını, sessizliğini, özlemini…

Bunlar haberin en sahici yüzüdür.

Bir gün olur da bana “gel bir kahve içelim” deseniz…

O sohbetten çıkacak satırlar, sizin bütün nutuklarınızdan daha çok yankı bulur.

RAKI MASASI, TELEFONUN ÇOK ÖTESİNDE

Ve asıl zirve…

Telefonu geçtik…

Meyhanede karşılıklı rakı içmek!

İşte orası siyasetle gazeteciliğin en çıplak, en kanlı canlı gerçeğidir.

Bir kadeh tokuşturmanın bile manşet değeri vardır.

Çünkü siyasetçi masada ne kadar güçlü görünse de…

Rakının buğusunda gerçek yüzünü gösterir.

Maskeler düşer.

Sözler keskinleşir.

Tetikçilik tetiklenir.

Ve o masadan çıkan her söz…

Ertesi gün bütün şehre yayılır.

KİBİR, TELEFONUN ÖTESİNDEKİ DUVAR

Ama siz…

Değerli siyasetçilerimiz…

O telefonu açmaya bile tenezzül etmiyorsunuz.

Çünkü kibir sizi ele geçiriyor.

Sanıyorsunuz ki gazetecinin telefona ihtiyacı var.

Hayır!

Asıl siz o telefona muhtaçsınız.

Çünkü gazetecinin kalemi…

Açılmayan telefonların öcünü manşetlerde alır.

TELEFONU AÇMAYAN, TARİHTE YERİNİ ALAMAZ

Unutmayın!

Telefona çıkmayan siyasetçi tarihe iz bırakmaz.

Onun adı sadece fısıltı olur.

Ama telefonu açan…

Konuşan…

Sohbet eden…

Dedikodu yapan siyasetçi…

İşte o, tarihe not düşer.

Onu hem halk hatırlar.

Hem de gazeteci yazıya döker.

Üstelik sen daha marka değilsin Sn. Siyasetçi
Çık bakalım ilçenden dışarı!..
Senin yüzüne bakan var mı?
Senin belediyen marka, siyasi partin marka!..
Yaa işte öyle!..

Haydi bir test yapalım sevgili siyasetçilerimiz.

Arayın beni.

Bakalım telefonunuza çıkacak mıyım?

Hangi partiden olursanız olun!

BU SAATTEN SONRA!..

Tek bir kişilik istisna dışında (acaba bu kim)

Yaaa merak edin bakalım, belki de sizsiniz, ama çok düşük ihtimal!..

Sizin telefonunuzu açan

ÇIKAN ONURSUZDUR, EDEPSİZDİR!

Devamını Oku