Dünyayı gezdim, kalbini Kuşadası’na bıraktım, burası adeta cennet gibi yaşanılası bir yer…
Benim adım Panteros Zavaringos, ama Meksika’da bana kısaca Panga derler. Çocukluğumdan itibaren çiftçilik ve çobanlık yaparak doğayla iç içe, sade ama çalışkan bir hayat yaşadım. Toprağın kokusu, hayvanların sesi, sabahın serinliğinde başlayan günler… Hayatımı böyle sürdürüyordum ki, bir gün talih yüzüme güldü. Meksika Milli Piyangosu’ndan tam 10 milyon dolar kazandım. O an, hayatımın en büyük dönüm noktası oldu. Çünkü içimde hep taşıdığım bir merak vardı: Dünyayı gezmek, farklı kültürleri görmek, yeni insanlar tanımak…
Böylece yolculuklara başladım. Önce kendi ülkemin güzelliklerini yeniden keşfettim. Meksika’nın sıcak insanları, rengârenk sokakları, Acapulco’nun sahilleri, Oaxaca’nın geleneksel pazarları, Puebla’nın tarihi dokusu, Chapala Gölü’nde güneşin batışı… Hepsi bana çocukluğumun saf heyecanını yeniden hatırlattı. Ama içimdeki merak daha büyüktü; başka topraklara, başka denizlere açılmak istiyordum.
Yaklaşık 7 yıl önce bir kruvaziyerle Ege’nin maviliklerine açıldım ve Kuşadası’na geldim. İşte hayatımın ikinci büyük dönüm noktası o gündü. Kuşadası’nın sahiline adım attığımda, sadece denizden gelen tuz kokusunu değil, aynı zamanda samimiyetin ve huzurun kokusunu da aldım. Burada çok güzel dostluklar ve arkadaşlıklar kurdum. İnsanların sıcaklığı, misafirperverliği bana kendi ülkemin köylerini hatırlattı. Bu yüzden ülkeme geri dönmedim. Şimdi eşimle birlikte burada, Kuşadası’nın büyüsünün içinde çok mutlu bir hayat sürüyoruz.
Kuşadası gerçekten bambaşka bir yer. Uzun Sahil’de gün batımını izlemek, Güvercinada’nın tarihi surlarında geçmişin izlerini sürmek, Kadınlar Denizi’nde denizin tuzunu hissetmek, Milli Park’ın içindeki maviyle yeşilin birleştiği koylarda yürümek… Hepsi ayrı bir güzellik. Yaz akşamlarında balıkçıların limanda attıkları ağların arasından denize vuran ay ışığını seyretmek bile insana yaşama sevinci veriyor. Kuşadası sadece bir tatil beldesi değil, ruhu olan bir şehir.
Türkiye’nin diğer bölgelerini de gezme fırsatı bulduk. Kapadokya’nın peribacaları, Pamukkale’nin bembeyaz travertenleri, İstanbul’un tarih kokan sokakları, Ege’nin zeytinlikleri ve Akdeniz’in masmavi koyları bizi büyüledi. Ama her seyahatin sonunda yine Kuşadası’na dönmek, buradaki evimize kavuşmak bize tarifsiz bir huzur veriyor.
Ben bir Meksikalıyım ama bugün kendimi aynı zamanda biraz da Kuşadalı hissediyorum. Çünkü bu şehir bana hem memleketim kadar sıcak geldi, hem de yeni bir hayatın kapısını araladı. Meksika’nın mariachi müzikleriyle büyümüş biri olarak, Kuşadası’nda davul zurna sesine kulak vermek bana aynı coşkuyu yaşatıyor. İki kültür arasında bir köprü kurmak, belki de piyangodan kazandığım paradan çok daha büyük bir kazanç oldu benim için.
Hayat bana şunu öğretti: İnsan, toprağından uzaklaşsa bile, yüreğinin bağ kurduğu yerde kök salar. Benim köklerim artık hem Meksika’nın kaktüsleri arasında hem de Kuşadası’nın zeytin ağaçları arasında uzanıyor.
PANTEROS ZAVARİNGOS
02:00
News